Piruze ve Oğulları- Sinan Akyüz

Piruze ve Oğulları



Sayfa Sayısı: 416
Alfa Yayıncılık
2014
19 tl


Kitap Tanıtımı

Bu hayatta her şeyin bir bedeli vardı. Büyük sevdaların bedeli büyük acılardı, büyük hırsların bedeli büyük kayıplardı, büyük umutların bedeli yalnızlık dolu uzun yıllardı. Ama her şeyden önemlisi masumiyetin de bedeli ağırdı, zalimliğin de...

Derlermiş ki, bazı hayatlar zaman içinde bağlıdır birbirine. Çağlar içinde yankı bulan, eski bir çareyle zincirlidir ötekine.

Bazı hikâyeler sadece onu anlatabilecek olanların başından geçer. Fakat pek azımız bunu yaşarken bilebilir. Yaşadığı acı gerçeklerden kurtulmak için Şamlı bir kocanın elinden Türkiyeye kaçan Piruze için bir anda karanlığın en koyu noktasında bir ışık yükselmeye başlar, Amer!.. Oğlu Ameri görmek, sarılmak, kokusunu içine çekmek... Sonra İmad... Daha sonra da Rami... Onca hasretle geçen hüzünlü yılların ardından Piruze için belki de hiç uyanmak istemeyeceği tatlı bir rüya başlıyordu...

İncir Kuşları, Piruze/Şamda Bir Türk Gelin, Şahika&Feraye gibi çok okunan kitapların yazarı Sinan Akyüz'ün kaleminden Piruze'nin, oğullarına kavuşma hikâyesini soluk soluğa okuyacaksınız...



Kitap Yorumu

  İlk kitap benim için tam anlamıyla sinir harbi şeklindeydi. Eğer almamış olsaydım bu kitabı kesinlikle ama kesinlikle okumazdım. Hazır elimde varken hemen okuyayım dedim.

Piruze üç oğlu ile birlikte kaçmaya çalışırken arkadaşının ihbarıyla çocuklarını bırakıp kaçmak zorunda kalır. Suriye yasalarına göre eşinin izni olmadan çıkamayacağı için ufak tefek rüşvetlerle kendini Türkiye’de bulur. O andan itibaren yaşadıklarını tesadüfen karşılaştığı, İngiltere’de aynı sınıfta okuduğu arkadaşı Kim’e anlatır. Burada küçük bir parantez açmak istiyorum, Kim’i buraya atan Ömer rüzgarını fazlaca merak ettim.

Eğer kadınsanız hayat zor. Hele ki dul bir kadınsanız bu zorluk iki katına çıkıyor. Tacizden tutun da yalnızlığınıza kadar uzanan geniş bir dert yelpazesi var. Piruze, oğullarının hasretiyle yanıp tutuşur. Birkaç kez görmeye gider ama birinde hapse atılır, bir diğerinde yine öldüresiye dövülür. O zaman anlar ki bu dünyada konuşan tek şey paradır. Tüm kederini bir kenara bırakır ve işine dört elle sarılır, ciddi bir para kazanır. Boşanmasına yardım eden avukat Enver’e de gönlünü kaptırıp, onunla evlenir. Bunda zorluk içinde bu derece sivrilebilmek ciddi bir azim işi. Buraya kadar ki kısmı kesinlikle takdir edilesiydi.

İşletmesine tesadüfen gelen genç bir kadın onu oğluna götürür. İlk oğlu olan Amer onu zaten affetmeye dünden razıdır. Sırasıyla Rami ve İmad da annelerini affeder. Benim için sorun burada başlıyor işte. Arada yirmi bir yıllık bir hasret varken her şeyin bu kadar kolay olması çok inandırıcı gelmedi. Dahası annelerinin anında pahalı hediyeler alması -ki bunlar araba, ev falan- ve çocukların bunları hemen kabul etmesi aralarındaki ilişkiyi bir anlamda metalaştırdı, bu durumdan oldukça rahatsız oldum.

Kitabın anlatımını yavan buldum. Daha önce okumuş olduğum “İncir Kuşları” kitabındaki tadı alamadım. Kitap fazla bir olay üzerine değil, duygu üzerineydi. Sonuçta evlat hasretiyle yanan bir kadın vardı ki onun acısını benim gözlerimi doldurmaya yetmedi. Ben ki ağlayan birini görünce kendimi tutamayan biriyim.

Uzun sözün kısası ne Piruze’yi ne de Piruze ve Oğulları’nı sevebildim. Benim için ikisi de vasatın altında kaldı. Aslında kitaba haksızlık etmek de istemiyorum, çünkü bu gerçek bir hikaye. Ama olay çok sinir bozucu ve anlatımı da fazla basit. Benim için tam anlamıyla hayal kırıklığı oldu her iki kitap.

Puanım ise;

Piruze- Sinan Akyüz

Piruze


Sayfa Sayısı: 453
Alfa Yayıncılık
2013
19 tl (normal boy)
9.90 tl (cep boy)


Kitap Tanıtımı

"Erkeklere Bu evde eksik oları sensin dediğimizde, adamların yüzleri asılıyor. Biz kadınları, çok film izlemekle suçluyorlar. Keşke evlendikten sonra da ellerimizi tutabilselerdi. Başımızı dizlerinin üzerine yatırıp saçlarımızı okşasalardı. Erkekler evlendikten sonra bunları neden yapmıyorlar? Sahi, bunlar hep filmlerde mi yaşanıyor?"

Derlermiş ki, bazı hayatlar zaman içinde bağlıdır birbirine. Çağlar içinde yankı bulan, eski bir çare ile zincirlidir ötekine.

Yaşadığı acı gerçeklerden kurtulmak için Şamlı bir kocanın elinden Türkiyeye kaçan genç bir kadının oğullarına kavuşmak için verdiği mücadelenin hüzün dolu hikâyesi, hafızalarınızdan kolay kolay silinmeyeceğe benziyor.

İncir Kuşları, Sevmek Zorunda Değilsin Beni, Yatağımdaki Yabancı gibi çok okunan kitapların yazarı Sinan Akyüzün kaleminden genç yaşta Şamda gelin olan Piruzenin gerçek yaşamöyküsünü soluk soluğa okuyacaksınız...



Kitap Yorumu

Genelde sayfayı açar açmaz cümlelerim uçuşur kafamda ama bu kez olmuyor. Yaklaşık altı yedi kez başlayıp geri sildim yorumumu. Zira nereden başlayacağımı gerçekten bilemiyorum. Her anlamda benim için sınıfta kaldı kitap. 

Piruze diplomat bir babanın kızıdır. Lise yıllarını İngiltere’de geçirmiş, orada eğitimini almıştır. Haliyle tam anlamıyla oranın kültürüyle yetişmiş modern bir genç kızdır. Tabii bu görünüşteki kısım. Tayin dolayısıyla Şam’a geldiklerinde bu modernizm bir bal kabağına döndü. 

Şam’a ilk geldikleri gün anında geri dönmek ister Piruze ve annesi. Gördükleri ve yaşadıkları ilk şeyler oradaki yaşam hakkında genel bilgileri vermiştir. Babaları ise oradan gidebilmeleri için gerekli tayin başvurusunu yapar. Aksilik o ya tayinin çıkacağı gün kızımız aşık olur, hem de Şamlı bir gence. Duyduğu aşkla gitmek istemez ama gitmek zorundadır. Wassim ise evlenme teklifi ederek onun gidişine engel olur. Buraya kadar romantik bir hikaye var, devamında da haliyle böyle şeyler bekliyor insan. Ama beklemeyin, çünkü benim gibi beklediğinizle kalıyorsunuz. 

İlk başlarda evlilik güzel gider, her şey yolundadır. Çiftimizin bir de bebeği olur. Wassim’in babasının vefatıyla ise gördüğümüz, bildiğimiz, okuduğumuz her şey tersine döner. Piruze ve eşi Wassim baba evine dönerler. 

Toplumun belirli kuralları ve düzeni olduğunun farkındayım. Bunlara karşı gelmenin ne kadar zor olduğunu da biliyorum. Ama eğer İngiltere’de eğitim görmüşsen, baban da diplomatsa bu kadere kendini mahkum etmemelisin. Eğer kocandan defalarca dayak yediysen dahası yetmeyip kayınbiraderin de yediysen üstüne üstlük her fırsatta aldatıldıysan bana aşktan da bahsetme, sen hak etmişsin onu. Kocan seni evin hizmetçisiyle aldattıysa, üstüne kuma getirmeye kalktıysa, sana doğum hediyesi olarak verilen yüzükteki taşı çalıp o kadına hediye ettiyse sen de hala o adama kocam diyorsan aptallığına da doyma. Bunun adı aşk falan değil bence, düpedüz aptallık. 

Bazı kadınlar gerçekten çaresiz ama Piruze çaresiz değildi, kocasının nasıl biri olduğu başından belliyken öyle bir adamdan üç çocuk sahibi olmak akıllıca değil. Biz kadınların kendimize yaptığını kimse bize yapmıyor. Kendine layık gördüğün yaşam bu ise ben sana mutluluklar dilerim. İşin en acı tarafı ise bunun gerçek bir hikaye olması. Bu artık bilgisizlik ya da çaresizlik değil benim gözümde, tabir-i caizse sen eşek olmaya razı olduktan sonra sırtına semer vuran çok olur… 

Kitabın dili, anlatımı falan demeyeceğim bu kez. Zira okurken tüm sinirlerim tepeme toplandığından nasıl olduğunu fark etmedim bile. Hala daha inanılmaz öfkeliyim Piruze’ye. Keşke okumasaydım da böyle bir hayatın varlığından haberdar olmasaydım!!!

Vereceğim puan maalesef ki ;

S.ktirgitli Aşklar- Funda Mentaloğlu, Söyleşi(5. Gün)

S.ktirgitli Aşklar-Funda Mentaloğlu, Söyleşi


Turumuzun son gününden herkese merhaba :) Yazarımız Funda Mentaloğlu bizi kırmadı ve sorularımızı cevapladı. Kendisine bize zaman ayırdığı ve bu samimi cevapları için ekibim adına çok teşekkür ederim. Ayrıca Olimpos Yayınları'na da kocaman teşekkürler :)



RKBT: İnternetten aradık, taradık ama bulamadık, biz de size soralım dedik; Funda Mentaloğlu kimdir?
F. M.: İşte ressam, bo-bo (bohem-burjuva), kendince sıradan ama ulusça fazla delidolu, maskülen taraflarını esirgemeyen, sorunu çözmeye değil tanıyı koymaya yürüyen, kendine karşı aşırı açık, dışarıya karşı kırılgan ve hayatında göreceğin en ukala olupta ukala olmayan insan.

Onun dışında bence güzel bi kız ve ne yaşı ne de görünüşü hakkında kimseye sır vermiyor.

Burcunu da bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey Funda Mentaloğlu’nun bir çok şeyi temsil ettiği.

Örneğin toplumun aşırılıklarına kafa tutması fundamentalists bir anlam barındırmakta.

Öte yandan satır aralarına herkesten “esas” bir parçayerleştirmiş durumda.

Kesinlikle salak ve bir o kadar da zeki bir kız.

Ve cool!



RKBT: Yazmaya nasıl başladınız?
F. M. : Bir kaç yıl evvel fark ettik ki en keyifsiz olduğumuz zamanlarda bile konu cinsellikse herkes pür dikkat kesiliyor.

Biraz daha derinleştirdikçe aslında en çok konuşmak istediğimiz ve en iyi anladığımız konuların cinsellik olduğunu keşfettik.

Peki bu kadar iyi anladığımız şeyle neden hayatımız boyunca kavga ediyorduk?

Yavaş yavaş edindiğim bilgileri kağıda dökmeye başladım.

Aslında aklımda bile yoktu.

Ardından yayınevim yazdıklarıma ilgi gösterdi ve uzunca bir süreçten sonra trajediyi komediye çevirmeyi başardım.

Sokak ağzı ya da konuşma diliyle yazılması herkesleşmek için en uygun formdu. Bittiğinde tahmin ettiğimden daha çok beğendim.





RKBT: Kitabın oluşum süreci hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Nerden aklınıza geldi böyle bir kitap yazmak, amacınız, hedef kitleniz nedir? Ve neden bu isim?
F. M. : Kitabın oluşum sürecinde oldukça fazla yüz kızarıklığıyla karşılaştım. Ve bunların çoğu bizzat kendi kızarıklıklarımdı! Dinlediklerim arasında dudak uçuklatacak kadar şahane hikayeler var!

Açıkçası bazen bu kitabı ben mi yazdım yoksa çalıştığım kimseler mi emin olamıyorum.

Son bir yıl boyunca her yaşta insan grubuyla cinsellik hakkında konuştum. Buna on dört yaşındaki kızlar da dahil, annem yaşındaki teyzeler de.

Stres yaşadığım ve çoğu defa vazgeçmeye hazırlandığım olduysa da baskın gelen bir şey vardı- eğlence!

Hayatımda bir şey üretirken hiç kadar eğlenmedim. Bütün hücrelerim neşeyle titredi.

Amacım tanıyı koymak, okuyucu kendi reçetesini yazsın isterim. Hedef kitlemiz 14-45 yaş arası kadınlar ve 25-50 yaş arası üç beş tane erkek.

Neden bu isim? Çünkü çok orantısız zeka!



RKBT: S*ktirgitli Aşklar'da birebir yaşanmışlık şeklinde anlatım var, gerçekten de böyle mi yoksa kurgu mu?
F. M. : Büyük bir kurgu var büyük!

RKBT:  Eğer kurgu değilse içerikteki tüm kişiler gerçek demektir, onların bu kitabı okuduktan sonra tepki gösterebileceklerine dair bir endişeniz oldu mu?
F. M. : Şayet o kitaba düşmüş bir erkek olsaydım ve kendimi o satırlardan okusaydım değil tepki göstermek bu sırrı benle beraber toprağa gömmeyi seçerdim!

Yani hayır, hiç endişe etmedim.

RKBT:  Kitap dili açısından tepki almaya çok müsait, bu konuda bir endişeniz olmadı mı? Türkiye'de bu tarz bir kitap çıkarmak cesaret ister mi?
F. M. : Türkiye’de her hangi bir şey yapmak cesaret ister de bu tarz kitaplar zaten mevcut. Pucca buna güzel bir örnek.

Sonra bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Gri’nin elli tonu furyası patladı.

Aslında o kadar da yabancı değiliz.

Bence bundan daha fazlasını yapabilmeliyiz. Şu cinsellik sorunumuzu bi çözsek de evrimleşmeye adapte olsak.

RKBT:  Klişeleşmiş, annelerin salık verdigi "Cici Türk Kızı" imajını dağıttmak nasıl bir his, yazarken endişe duyduğunuz birşeyler oldu mu?
F. M. : Aksine Funda cici türk kızının aynadaki yansıması.

Zaten kızlara da annelerinin yanında onların istediği gibi bir evlat olmayı tavsiye ediyor. Zira iç dünyalarındaki bütün gizli odalara burnunu sokmuş! Saklı bir şey kalmadı.

Toplum kurallarının ve kültürünün uzantılarını hepimiz taşıyoruz. Aramızda onu inkar edenler toplum dışına yollandı. Boyun eğip devam edenler ise mutsuz nesiller yetiştirdi.

Funda diyor ki ne eskiye bağlı kalalım ne de yenileştiğimizi çaktıralım. Dengeli yürütelim değişimi.

Yazarken endişe duyduğum bir şey oldu evet. Muhafazakar kesim!

Sonunda o kesimden birileriyle arkadaş oldum. Başta ön yargılıydım ama sonra- çarşafı dışında- bizden çokta farklı gülmediğini fark ettim.

Bana çok mühim bir şey kattı. Bundan böyle satır aralarında dolaşırken karşımda hep o muhafazakar kızolacaktı.

Yanlış bir şey dememek için sürekli endişe yaşadım. Umarım eline aldığında Funda’yı sevmeyi başarır.




Çekilişimizin bitmesine saatler kaldı, katılmayı unutmayın :)

S.ktirgitli Aşklar- Funda Mentaloğlu, Kitap Yorumu ve Çekiliş(1. Gün)

S.ktirgitli Aşklar




Kitap Tanıtımı

"İstanbullu bir kadın oturduğu yerden bütün dünyayı ayağa kaldırdı! İşte ben buna devrim derim!"
-The New York Times-

"Bu kitabı okumamış kadınlarla birlikte olmak istemeyeceksiniz!"
-The Guardian-

"Funda Mentaloğlu, zorlu bir konuyu ustalıkla anlatarak gerçek bir başarı yakalamış. Olağanüstü... Tek kelimeyle harika bir kitap!"
-The Wall Street Journal-

"Yeni çağ kadınlarının kutsal kitabı!"
-Washington Post-

Şaka lan şaka ne nüyorktayms'ı? N'apsın olm beni the gardiyan?


Kitap Yorumu

   Kitabın ismiydi ilk önce ilgimi çeken. Tabii sonra da o şeker kapağı. Tanıtımı da okuyunca koptum gülmekten resmen ve o an bu kitabı okumaya karar verdim. Şans ki tur yapıyoruz.

Funda şehirli ve eğitimli bir kadındır. Atölyesinde resim yapan kahramanımız pek uslu bir kadın değildir. Doğru erkek uğruna epeyce kurbağa öpmüştür : D sonunda buldu mu peki diye sorduğunu duyar gibiyim ama benden sır çıkmaz : P

Oldukça rahat bir kadındır Funda ve de oldukça başına buyruk. Neredeyse hiçbir konuda sınırı yoktur, cinselliği de aşkı da içinden geldiği gibi yaşıyor. Hatta zararlı alışkanlıkları bile var. Bu konuda merak ettiğim bir şey var ki Funda gerçek mi? Böyle bir kadın cidden yaşıyor olabilir mi? Düşünsenize Funda aramızda yaşarmış falan : D

İlk sayfalardan son sayfalara kadar kahkaha atarak okudum kitabı. Pişmiş tavuğun başına gelmeyecek şeyler geldi Funda’nın başına. Doğru erkek uğruna değer mi bunca sıkıntıya dedim resmen. Kızımızın biraz edepsiz olduğunu söylemeden geçemeyeceğim, ağzına biber sürmek lazım bu kızın hem de en acısından.

Kitabın oldukça akıcı olduğunu söylemeliyim. Elinize aldıktan sonra bittiğini görüyorsunuz. Tek eleştirim argo ifadelerin fazlaca kullanılması. Maalesef günümüzde komedi bu hale geldi oysa biz “Hababam Sınıfı” film serisine kahkahalarla gülen bir nesildik. Ve de bu kitabın komik olmak için argoya hiç ama hiç ihtiyacı yokmuş. Dozu biraz daha az olabilirmiş. Okumak isteyenlere şimdiden keyifli okumalar dilerim :)


Çekilişimiz için buyurun :)


a Rafflecopter giveaway

Renkli Kalemler Blog Tur

Renkli Kalemler Blog Tur


 

    Herkese merhaba :) Renkli Kalemler Blog Tur olarak uzun zamandır 4 blogger ile devam ediyorduk. Şimdi aramıza iki yeni arkadaşımız daha katıldı ve onlarla birlikte ekibimiz altı kişi oldu. Aramıza kimler mi katıldı? Masum İnciler isimli bloguyla Burcu ve Yamak'dan isimli blogu ile Burçin yeni arkadaşlarımız. Her ikisi de severek takip ettiğimiz bloglardan olduğu için aramıza katılmalarını çok istedik ve kabul ettiklerinde de çok sevindik :) Hoşgeldiniz kızlar :) Yeni turumuz olan "S.ktirgitli Aşklar" kitabında 6 kalem olacağız, şimdiden heyecan yaptım :D Bizi takip etmeye devam edin!!!

Sinada Dergisi

Sinada Dergisi







Herkese merhaba! Sinada Dergisi bir grup gencin hayallerinin gerçeğe dönmüş hali. Bundan dokuz on ay öncesinde bir hayal kurduk biz ve işte gerçekleştirdik. Hem de üçüncü sayımız çıktı bile! İlk sayısında üç binlik satış rakamına ulaştık, emeği geçen herkesin yüreğine sağlık.

Üçüncü sayımızda yine dopdolu bir içeriğimiz var. 72 sayfadan oluşan bu sayı tam 55 yazarı ağırladı. Her birinde farklı duygular, farklı kelimeler döküldü sayfalara.



“Ve yine bir gün,
Birbirimize susacağız önce. Bakışların bakışlarımı soyacak.
Duracak o vakit, vakit. Takvimde günler, saatlerde zaman, mevsimlerde yağmurlar duracak.
Gözlerin, gözlerimde uslanacak lakin usanmayacak sevmekten seni kalbim.” diye seslendi Mine Baki sizlere.


“Hayat akarsu gibidir, önemli olan kaç yudum içtiğin değil ne içindi boğulduğundur.” diyor Emre Şahin.


Hasan Başdemir’in kaleminden gerçek bir “ölüm” öyküsü düşüyor satırlara…


Düşleri İnşaa/Sihirli Eller Topluluğu sesleniyor size! “Nasıl bir topluluk Düşleri İnşaa/Sihirli Eller Topluluğu? Cevabı bu kısa ve öz metinde. Devamı ise bizimle iletişime geçtiğinizde.” Kendileri ile iletişime geçmek için adresleri şöyle;

Topluluk Akademik Danışmanı: Öğr. Gör. Süheyla Kale
Topluluk Başkanı: Yasemin Kapıcıoğlu


Okan Torun’un dizelerinden ikisi işte;
“Ah Olivia!Sesin sürgün yolcusu
Gözlerin ağır ağır esen rüzgar uğultusu” 


Oğulcan Kütük Cemal Süreya’yı, Meltem Gökçe “Zamanın Ruhu: Aşiyan” isimli yazısıyla
ölümsüz şair Tevfik Fikret’i, Enes Hancıoğlu Side’yi yazdı bu sayıda, Gözde Yaprak karikatürleriyle aldı yerini. Naçizane ben de “Sana Gül Bahçesi Vadetmedim” kitap yorumumu yazdım. Daha sayamadığım pek çok yazar ve şair yer aldı Sinada Dergisi’nin ilkbaharında. 

Her sayımızda bir okula kütüphane kuruyoruz. Bu kez kendi okuduğum lise olan şimdiki adı Ali Çağlar Anadolu Lisesi olsa da benim için hep Afyonkarahisar Milli Piyango Anadolu Lisesi olarak kalacak okula sizlerin desteğiyle yedi yüz kitaplık bir kütüphane kurduk. Ne mutlu bize! Yeni sayımızda yeni okullara daha büyüklerini kurmak dileğiyle…

Siz de yazıyor musunuz ya da çiziyor musunuz? Bizimle paylaşmak, dergimizde yer almak isterseniz başımızın üzerinde yeriniz var. Bize şu adresten ulaşabilirsiniz: sinadadergisi@gmail.com

Dergimizi edinmek isterseniz ise facebook sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.


“Edebiyat, en güzel Afyon’dur.”

Hiç Ayrılmayalım- Anne Dayton&May Vanderbilt, Yurt Dışı Yorumlar(3. Gün)

Hiç Ayrılmayalım Yurt Dışı Yorumlar

Yeni bir yurt dışı yorumlar başlığından herkese merhaba :) Bu kez yorumlarımız Hiç Ayrılmayalım için gelecek. 3 yıldızdan itibaren yazacağım çünkü 2 yıldız ya da 1 yıldız veren yok kitabımıza :)









Bu kitabı okumak için sabırsızlıkla bekleyenlerden biri de benim. Çünkü kitabın asıl kahramanı Christine gibi bir sanat ucubesiyim ben de :) Her nasılsa onun yaptığı tüm resimleri ben yapmışım gibi hissettim. Tamamen kitabı hissetmemle alakalı bu durum sanırım.












Anne ve May’in tüm kitaplarını okudum ve gittikçe daha iyi yazdıklarını fark ettim. Onların hayranı oldum bu kitapla diyebilirim. Serinin ilk kitabı “Mucize Kızlar” ı okuduktan sonra yeni gelecek kitaplar için meraklanmıştım. Ama yazarların hakkını teslim etmek lazım. Christen’in o hassas durumunu çok iyi taşımışlar kitaba. O hayattan bir kare, gerçek bir insan sanki. Arkadaşlarıyla olan bağını ve üvey kardeşiyle gelişmekte olan dostluğunu güzel aktarmışlar. 

Yazarlar kesinlikle kendi gençlik dönemlerini çok iyi hatırlıyor bence. Kızlar arasındaki ilişkiler ve yetişkinlerle olan çarpışmaları çok gerçekçi. Mizah, acı, romantizm ve daha fazlası. Hepsi var bu kitapta.













Bu gençlik romanından oldukça keyif aldım. Christene’in iç sesinin aktarıldığı bu kitap sanki bir soğan gibi. Her bir katmanda ayrı bir hüznü var ama en derindeki acısı olan annesine gelene kadar tek tek atıyor sanki kabuklarını. Onun açısından hayat kederli bir deneyim olmuş ama yanında hayatın ona biçmiş olduğu bir rol daha var: mucize kız. 

Christine’in sahneleri çok güzel anlatılmış. Bazı sahnelerde gözyaşlarıma engel olamadım. Her ne kadar bir gençlik romanı olsa da içimde bir yerlere dokunduğunu söylemeden geçemeyeceğim.



Çekilişlerimiz devam ediyor, katılmayı unutmayın :) Facebook sayfamızdaki yarışmamız için buraya bloglarımız için buraya alalım sizi :)

Hiç Ayrılmayalım- Anne Dayton&May Vanderbilt, Kitap Yorumu(2. Gün)

Hiç Ayrılmayalım



Sayfa Sayısı: 312
Epsilon Yayınları
2014
19 tl
Miracle Girls #2
Satın almak için tıklayın.

Kitap Tanıtımı

Christine Leenin o korkunç araba kazasında annesini kaybetmesinin üzerinden iki yıl geçti. Babası şimdi eski bir güzellik kraliçesi olan Candace ile nişanlı ve Christine bundan hiç de hoşnut değil. Üstelik davranışları okul hayatını da etkilemeye başladığı için rehberlik seanslarına katılmak zorunda.

Mucize Kızlar ise aralarındaki sorunlar yüzünden dağılmanın eşiğine gelmiş durumdalar. O güzel yaz günleri geride kaldı artık. Peki şimdi ne olacak?

Christinein öfkesi ve lisenin stresi Mucize Kızların birbirlerine en çok ihtiyaç duydukları zamanda dağılmalarına mı neden olacak? Yoksa hepsi elele verip Christinee annesinin ölüm acısını atlatması ve babasının yeni evliliğini kabullenmesi için yardım mı edecekler?

Zor bir yıl bekliyor Mucize Kızları. 

Zor ve uzun bir yıl.

"Arkadaşlık ve inanç gibi önemli temaları olan güçlü hayat dersleri anlatılmış."
-Romantic Times-


Kitap Yorumu

 
İster on yaşında olun ister altmış fark etmez, hayatta her zaman bir mucize kıza ihtiyacınız vardır. Hele ki birden fazla bulduysanız dünyada elde edebileceğiniz en büyük hazineye sahipsiniz demektir. Birinin sevgisi, ilgisi, hata yaptığınızda bile yanınızda olması ya da gözünüzün içindeki sıkıntıyı görmesi satın alabileceğiniz bir şey değil çünkü.

Bu kitabı okurken aklımda hep kendi “mucize kızlarım” geldi. Hayatımın en zor anlarında, en zor dönemeçlerde ya da en sert düşüşlerde elimden tutan dostlarımı düşündüm. Bazen kahkahalarımız bazen gözyaşlarımızdı paylaştığımız. Hatta bazen tartışmaların bile içinde olduk. Ama biz mucize kızdık ve ayrılmazdık.

Christine, Zoe, Riley ve Ana işte onlar da bir mucize kızlar grubu. Birbirlerine sevgiyle bağlılar. Bu bağın nasıl kurulduğu ilk kitapta anlatıyor. Bu kitaba ise kızların dağılma tehlikesiyle başlanıyor. Aralarında ilişkilerin sınandığı zor dönemlerden geçiyorlar ve son sayfaya kadar aklınızda şu soru dönüyor; acaba geçebilecekler mi?

Kızlar henüz lise ikinci sınıflar ve hayatlarının zor dönemlerinden birini yaşıyorlar. Lise dönemim üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen beni geçmişime götürdüğü için bu kadar sevdim sanırım bu kitabı. Yaşanan olaylar farklı olsa da hisler aynıydı.

Anlatımı oldukça akıcı ve sade bir kitap “Hiç Ayrılmayalım” aynı zamanda da oldukça etkili. Sizi kendi ilk gençlik yıllarınıza götürüveriyor. Bir de iki yazarın birlikte yazması çok ilginç. Eğer kapağa bakmazsanız anlayamazsınız iki farklı kalem olduğunu. Zevkle okudum bu kitabı ve serinin diğer kitaplarını merakla bekliyorum. Umarım siz de kendi mucize kızlarınızı bulmuşsunuzdur ve hiç ayrılmazsınız. Şimdiden keyifli okumalar dilerim :)

Benim puanım;


Çekilişimiz hem facebook sayfamızda hem de bloglarımızda devam ediyor, katılmayı unutmayın :)

Hiç Ayrılmayalım- Anne Dayton&May Vanderbilt, Yazar Hayatı(1. Gün)

Anne Dayton&May Vanderbilt




 
 Anne San Jose, California doğumludur. Çocukluğunu orada Nintendo(Bilgisayar oyunu imiş, ben de yeni öğrendim :D) oynayarak ve “The Facst of Life” izleyerek geçirmiştir. 

Daha sonra kendini geliştirmek için Princeton’a gitmiştir. Dört yıl boyunca geçen eğitim süreci sonunda dereceyle mezun olmuştur. 

Birkaç yıl sonra bir adam kalbini çalmış ve Brooklyn’e yerleşmişlerdir. Orada editör olarak çalışmaktadır. Kötü korku filmlerine bayılır ve iyi bir satranç oyuncusudur. 

May Panama City, Florida’da doğup büyümüştür. Baylor Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Baltimore’da John Hopkins Üniversitesi’nde “Yaratıcı Yazarlık” okumuştur. 

Dört yıl boyunca Brooklyn’de yaşamış ve Random House’ta editör
yardımcılığı yapmış, ardından da San Francisco’ya taşınmıştır. 

May, kendi peynirini kendi yapan, doğal yaşam aşığı biridir. 

Anne ve May Random House’ta çalışırken tanışmışlardır. May’in yaptığı bir şakaya Anne’in verdiği cevapla başlamıştır dostlukları. O günden beri birbirlerinin destekçisi olmuşlardır. 

Birlikte yazı yazmanın nasıl bir şey olduğunu soranlara muhteşem cevabını verir ikili. Fikirleri ortaya koyup tartışmayı sonra da uygun olanı bulmayı sevdiklerini söylüyorlar.







Tur başlar da çekiliş olmadan olur mu hiç? Hem facebook sayfamızdan hem de bloglarımız üzerinden yaptığımız yarışmalara katılabilirsiniz :))

Facebook yarışmamıza buradan katılabilirsiniz :))

Raff çekilişimiz için buyurun :))




a Rafflecopter giveaway

Kızlar Arasında:))

Kızlar Arasında:))


Yeni bir etkinlikten herkese merhaba! Geçen yaptığımız etkinlikteki benim sorduğum bir soru üzerine aklımıza bu etkinliği yapmak geldi. Kapaklardaki en güzel kızı sormuştum şimdi de erkeklerde en'leri belirliyoruz. Biz yaparken çok eğlendik umarım okurken siz de eğlenirsiniz :))

Efendim sorularımız şöyle :))



1-En iyi baklava ustası:
Sebastian Wroth- Tutkuların Pençesinde- Kresley Cole


2-Gerçek olsaydı adamı alır nikahı basardım: Rory MacLeod- Asi- Monica Mccarty
Bu adama okurken aşık olmuştum, sanırım tahtını sallayacak bir başkası yok benim için. Bu arada nikah şahidim canım Pınar olacak eğer Rory ile karşılaşırsam :D



3-Dıştan sert görünse de en yufka/pamuk yürekli: Brodick Buchanan- Fidye- Julie Garwood

Ah Brodick diyorum başka da bir şey demiyorum. Zaten Brodick demişim başka lafa gerek var mı?



4-Tansiyonunuz varsa yaklaşmamanız gereken (Kalp krizi sebebi): Drew- Yalancı Aşık- Tawna Fenske

Seksi, eğlenceli, komik... daha ne olsun canım :))



5-Yakmaya kıyamadığınız odunlar: Royce Westmoreland- Düşler Krallığı- Judith MgNauhgt

Royce'u sevmiştim ama Jennifer'a bayıldım resmen, sahalarda görmek istediğimiz kadınlardan :D



6-Günaha davet kötü erkekler: Mark Randolf- Tutku- Lisa Valdez



7-Kızı görünce benliği değişip evrim geçirenler: Julian Dane- Zalim Cazibe- Julia London

Ah Julian ah sen bu hallere düşecek adam mıydın yahu :D



8-Yatı ,katı son model arabası, cebinde milyonları olsa da bir gram aklı yok dedikleriniz: Clayton Westmoreland- İçinde Aşk Saklı- Judith MgNaught

Ah ah akıl ona arada da olsa uğruyor mu acaba?



9-Öyle bir kelime söylüyor ki beni benden alıyor dedikleriniz..{ilginç olması gerekmez size keyifli bir tebessüm sunsun yeter}: Tony McCaffrey- Abartılı Yalanlar Aceleci Duvaklar- Jane Graves



10-Hık demiş kitabın burnundan düşmüş {En iyi dizi/film uyarlama, erkek karakter }: Robert Longdon- Tom Hanks- Melekler ve Şeytanlar

Kitabına ayrı filmine ayrı oyuncusuna ayrı aşık olduğum bir seçenek :D



11- Birbirine müstahak çiftler:  Kev Merripen- Winnifred Hathaway- Vazgeçmem Senden- Lisa Kleypas

Arasak böyle bir çift daha bulabilir miyiz bilmem!



12- Sen daha iyilerine layıksın:
Micha- Ella ve Micha’nın Geleceği- Jessica Sorensen

Özellikle ikinci kitabı yazdım, orada daha sinir bozucuydu Ella!



13- Onu tanısan çok seversin: Arthur- Kiralık Nişanlı- Amanda Quick

Ah Arthur ya!!! Okuduğum ilk historical ve aklımdan hiçççç çıkmayacak bir adam :D


14-Hayrıma klonlayıp seri üretime geçerdim dedikleriniz..: Erhan- Peri Masalım- Sinem Akça

Sinem abla kapak yazısında bu tip erkekler romanlarda olur demiş ama kimbilir belki kitaptan klonlayabiliriz :D



15- En sevdiğin kitap film olsa erkek karakteri kim canlandırır: Bu kategoriye cevabım yok. Neden mi? Ah ah benim aşklarımı henüz bir anne doğurmadı maalesef :P Şimdi ben birini seçerim sevgilisi falan vardır sonra kıskançlık moduna girmeye gerek yok, değil mi :D


Bu etkinliğe başka kimler katıldı diyorsanız eğer hemen cevaplayayım; Kitap İklimi Pınar ve Minik Bir Düş Canan :D

Melekler Zamanı- Fatma Erdek

Melekler Zamanı



Sayfa Sayısı: 554
Ephesus Yayınları
2013
25 tl
Satın almak için tıklayın.

Hafif acılar konuşabilir ama, derin acılar dilsizdir.
Aşk; herkesin yüreğindeki boşluğa göre şekillenen, herkesi farklı bir yerden vuran, herkesi başka bir iman ve ibadetle dolduran, öylesine sınırsız ve öylesine belirsiz bir kavramdı ki.
Aşk bir evrendi. Sonsuzluğun içinde, milyarlarca tür barındıran, kimi ateşten, kimi ışıktan, kimi dumandan, kimi yeşilden, kimi beyazdan, kimi sudan, kimi topraktan...
Milyonlarca farklı yıldız, canlı, cansız ve bilinmezden oluşan evren kadar zengin... Milyonlarca şarkıya, şiire ilham olacak kadar bereketli...
Kimine umut getirecek kadar parlak. Kimini umutsuzluğa mahkûm edecek kadar karanlık. İşte bu kadar değişken, bu kadar tanımsız bir şeydi aşk...
Bir tek, tarafları net ve değişmezdi. Bir "seven" bir de "sevgili..."
Yusuf ve Yesra... İki kardeş...Tek can... Ve onları ayıran babaları... Küçük Yusufu tarikatın emrine gönderirken, gencecik Yesrayı yaşlı tarikat liderine eş olarak verir.

Sonra...
Sonrası mücadeleci Yusufun tarikattan kaçışı ve Barlas oluşu. Hayatı keşfi . Mucizelerin ona getirdiği hayatının melekleri Nesil ve Ekin. İç içe geçmiş, soluk soluğa okunan bir adamın iki hayat mücadelesi. Yesra ve Yusufun yürek burkan, sarsan hikâyesiyle irkilecek, Nesil ve Barlasın aşklarıyla yaşamın ne denli bir mucize olduğuna tanıklık edeceksiniz...


Kitap Yorumu



Türk yazar okumam gibi bir ön yargım olmamasına rağmen gözden kaçırdığım kitaplardan biriymiş Melekler Zamanı. Bir arkadaşım çok beğendiğini söyledi ve ben de epeyce blog ve sayfada kitapla ilgili yorumları okudum. Ağır bir dram olduğunu öğrenmek beni okumaktan vazgeçirdi. Ama bir gün kitapçıda gezerken kendime engel olamayıp aldım. O günden beri de gözümün önünde duruyordu ama okumaya karar vermek kolay olmadı. 

Zülfü Livaneli’nin kitabında okuduğum bir söz var “Her insan bedeninin çürüyeceğini bilir ve bundan korkar. Ama çoğu insanın ruhu gövdesinden önce çürür; nedense bundan kimse korkmaz!” Barlas’ın yaşadığı da bunun gibiydi. Ruhu çoktan ölmüş bedenen tükeneceği günü bekliyordu. Yaşamak onun için sadece bir görev ve o da emekli olacağı günün hesabını yapar gibiydi. 

Nesil ise aksine hayat dolu bir genç kızdır. Yeşil gözleri, beyaz teniyle hem çok güzel hem de çok çekicidir. Ama o da bir çift kara göze teslim eder kendini. Görür görmez aşık olur o karanlık gözlerin sahibine. 

Kalbi paslanmış bir adama yeniden yaşamayı öğretmek oldukça zor bir görevdir. Hatta Barlas’a göre bunun olması imkansızdır. Onun içinde yalnızca kanayan tek bir yarası vardır; Yusuf ve Yesra. Nesil inatçıdır bir o kadar da gururlu! Vazgeçmemekte kararlıdır. 

Kalbi pas tutan bir adam yeniden sevebilir mi? Yüreğindeki Yusuf ve Yesra yarası kabuk bağlayabilir mi? Nesil böyle bir adamla mutlu olabilir mi ya da böyle bir adamı mutlu olacağına ikna edebilir mi? Ve de hayatta mucizelere yer var mıdır? İşte bu soruların hepsinin cevabı kitabın içinde. 

Kitabın anlatımını sevdim ben. İki zamanla anlatımlar her zaman daha gizemlidir ve bunu seviyorum. Duygular öylesine güzel aktarılmış ki onların acısını yüreğinizde hissettiriyor ve tabii ki isyan ettiriyor. Yok yere çocuklarını feda eden ailelere, her şeye rağmen hala susmaya devam kadınlara! 

Oldukça hoş bir kapağı var kitabın, ben çok sevdim. Bir de söylemeden geçemeyeceğim virgül konusunda bol kepçe davranılmış, bu konuda daha cimri olunsaydı da itirazım olmazdı :D 

Tavsiye eder miyim bu kitabı, bunu kitabı bitirdiğimden beri düşünüyorum. Eğer konusunu sevdiyseniz mutlaka okuyun derim. Dram benim tarzım değil diyorsanız durmayın, uzaklaşın!!!

Benim puanım;

BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI